Türkiye’de her 100 binde 10 kişide lenfoma görülüyor. Lenfoma, yaş ile artış gösteren bir kanser türü. İleri yaşlara gelince görülme sıklığı 100 binde 60’a kadar çıkabiliyor. Tüm dünyada 1 milyondan fazla lenfoma hastası yaşıyor. Her gün binini üzerinde yeni lenfoma tanısı konuluyor.
Yeni Şafak’a konuşan Dünya Aferez Birliği Başkanı ve LÖSEMA Başkanı Prof. Dr. Fevzi Altuntaş, hastalıkla mücadeleyi anlattı.
Lenfomanın lenf sisteminin kanseri olduğunu ve lenf düğümleri, dalak, mide, barsak gibi organlardaki lenf dokusundan kaynaklanabileceğini söyleyen Altuntaş, “Sigara ve diğer tütün ürünlerinin kullanımı en önemli risk faktörleri. Tarım ilacı gibi kimyasal maddelere maruz kalan kişilerde, romatizmal rahatsızlıklar ve immün yetmezlik durumlarında hastalığa sık rastlanabilir. Boyun, koltuk altı, kasık gibi yerlerdeki lenf bezesinde büyüklük, vücutta 38 derece ve üzerinde yüksek ateş, kilo kaybı, gece terlemesi, ciltte kaşıntı, halsizlik, yorgunluk, düşkünlük ve tutulan organa ait herhangi belirtiler görülebilir. Göğüs kafesi içinde ya da karın boşluğu içindeki lenf düğümlerinde de büyüme olabilir. Bunlar nefes darlığı, yüzde ve boyunda ya da karında şişlik, ele gelen kitle, karın ağrısı gibi şikayetlere yol açabilir” dedi.
Lenfoma tedavisinde erken teşhisin önemine işaret eden Altuntaş, alarm semptomlar denilen ağrısız, lastik kıvamında hareketli lenf nodu şişliği, beraberinde yüksek ateş ve kilo kaybı durumunda hekime başvurmak gerketiğini söyledi. Yaşla birlikte tedaviyi tolere etme oranının hastaya göre değiştiğini ifade eden Altuntaş, ileri yaş hastaların geriatrik değerlendirme merkezlerinde belli testlerden geçirilerek tedavi kararı verilmesi gerektiğini vurguladı.
Hastalıkla mücadelede yürütülen çalışmaların amacının hastalığın yüksek tansiyon, şeker gibi kontrol edilebilir kronik hastalık haline getirilmesi yönünde olduğu aktaran Altuntaş, “Lenfoma’da immünolojik ve genetik çalışmalar umut veriyor. Genel hastalıktan ziyade hasta bazlı tedaviler gündemde. Artık bireyselleştirilmiş tedavi çağındayız. Hastanın ve hastalığının immünolojik ve genetik açıdan fotoğrafını çekip ona göre tedavi planlama şansımız var. Lenfomada hastalık, tedavi, hastalığın iyileşme süreci kişiye özgüdür, adeta parmak izi gibi herkesin hastalığı ve seyri bir diğerinden farklı. Bu yüzden tedaviler bireysel farklılıklar gösteriyor.” ifadelerini kullandı.
Lenfoma tedavisinde yaşam süresi için en önemli göstergelerden birinin ilk aylarda alınan ilaçların toplam dozu olduğunu söyleyen Altuntaş, uygun aralıklarda önerilen dozda ilaç alınması gerektiğini ve bu nedenle iki veya üç hafta aralıklarla verilen tedavi sürelerinin tıbbi zorunluluk olmadıkça geciktirilmemesi gerektiğini vurguladı.
Yüksek riskli hasta grubu için ilik naklinin de bir çözüm olduğunu ifade eden Altuntaş şöyle konuştu: “Bu adaylara önce ilaç tedavisi verilir, yanıt alındıysa bunun güçlendirilmesi gerekir. Yanıt sonrası kendinden ilik nakli yapmak bugün için uygun bir yaklaşımdır. Ancak ilaç tedavisine yanıt alınamamış hastalarda kök hücre nakli son bir çare olarak düşünülmemeli. Uygun hastaya uygun zamanda yapıldığında başarı oranı yüksek, nakil sonrası yaşam kalitesi iyidir. Kemik iliği nakillerinde uzun süreli başarı oranı yüzde 50 civarında. Ancak hastaya, hastalığa ve diğer birçok faktöre göre bu oranlar daha yüksek veya daha düşük olabilir. Türkiye’de yapılan kemik iliği nakilleri ile Avrupa ülkelerinde yapılan nakil başarıları aynı hatta daha ileri düzeyde.”